Fikrin Alanı Yöneticilik
Tarih 19 Haziran 2019
1950’li yılların sonuna kadar, yönetim anlayışı, daha çok işletmelerin, kurumların rutin işlerinin yürütülmesi ve sürdürülmesi anlamını taşımaktaydı. 1950’li yıllardan itibaren endüstriyel devrim ile birlikte değişen çevre koşullarını iyi okuyabilme ve adapte olabilme önem kazanmıştır. 20. yüzyılın sonlarında başlayan küreselleşme, iletişim ve bilişim teknolojileri alanlarındaki gelişmeler literatürdeki yönetim çalışmalarını etkilemiştir. 21. yüzyılın başında yapılan çalışmalar, işletmelerin, kurumların, sayısız değişkeni bünyesinde barındıran sistemler içinde faaliyet göstermeleri gerekliliğini, iç ve dış çevrede yaşanan değişim ve gelişime ayak uydurma zorunluluğunu ortaya koymuştur ve beraberinde, temel yetenek-core competence, dış kaynaklardan yararlanma, şebeke organizasyon, öğrenen organizasyonlar, inovasyon, kurumsal yönetim gibi kavramların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Günümüzde bir işletmeye mukayeseli üstünlük sağlayabilecek bilgi ve insan unsurları hiç olmadığı kadar önemli hale gelmiştir. Bilginin toplanması, işlenmesi, bilginin kurum stratejileri doğrultusunda kullanılması, müşterilere ve satışlara dair verilerin pazarlama, yeni ürün geliştirme, segmentasyon gibi konularda işlenerek yeniden kullanılması, işletmenin sürekliliği ve müşteri memnuniyetinin tahsis edilmesi için doğru kanallarla toplanan verinin işlenerek kullanılması, maliyet ve rekabet avantajı sağlayan kıymetli bir varlık haline gelmiştir. Örneğin; GE’nin endüstriyel alanda kurduğu Predix platformunda geliştirdiği bir ürünününde, ışı, ısı ve ses verileri çeşitli sensörler aracılığıyla toplanmakta ve bu veriler yeniden kullanılmaktadır. Bir havayolu şirketiyle gerçekleştirilen pilot uygulamada, sensörler uçak motoru ve uçak parçalarına yerleştirilerek, ilgili parçaların optimum kullanım süreleri hesaplanmaktadır. Bu sayede 10 ay içerisinde değiştirilen bir parçanın aslında 15 ay sorunsuz çalıştığı saptanabilmekte ve satınalma birimine 5 ay sonra satın alma emri ulaştırılmaktadır. Bu sayede bakım onarım ve teknik harcamalarla ilgili kayda değer bir tasarruf sağlanmaktadır. Toplanan bu verileri işleyen ve kullanan bir şirket, uzun vadede bakım onarım maliyetlerini düşerecektir. Bu da günün sonunda bilet satış fiyatlarına yansıyacaktır. Dolayısıyla bu da pazarda rakiplere üstünlük sağlayacak bir fırsata dönüşecektir. Veriyi bu şekilde işlemeyen, verinin bu denli önemli olduğunu farkedemeyen bir yönetim anlayışıyla idare edilen bir şirket, rakiplerinin ezici maliyet tasarrufları karşısında izleyici olabilmekten öteye gidemeyecektir.
Bilginin önemi, bir zihinsel dönüşümün tezahürüdür. Konvansiyonel yöntemlerle rakipleri alt etmek, bilindik ticari hamlelerle pazar payını büyütmek artık eskisi kadar kolay değil. Bilgiyi kullanma ve işleme konusunda şirketlerin gösterdiği direnç, rakiplerinin bu yöntemleri içselleştirmeleri ile son bulacaktır.
İnovasyon kavramı son dönemde sıkça kullandığımız kavramlar arasında yerini alıyor. İnovasyonu kısaca “katma değer sağlayan yenilik” olarak tanımlayabiliriz. İnovasyon bir ürün, hizmet süreç geliştirmeyi ifade edebildiği gibi, yönetim alanında da inovasyonel bir dönüşümü ifade etmektedir. Gary Hamel’ın “The Why, What and and How of Management Innovation” isimli 2006 tarihli makalesinde; büyük firmaların kıymetli çalışanlarına ve liderlerine en önemlisi de “Yönetim İnovasyonları”na vurgu yapmaktadır. Dupont’un ROI ile karını arttırması, P&G’nin marka yönetimi anlayışıyla piyasa ürünler sürmesi, Toyota’nın her işçisini problem çözebilen yetenekli insanlara dönüştürmesi, Whole Foods çalışanlarının ekiplerine serbestlik sağlaması, hisselerinin %94’ünün çalışanlarına dağıtması, GE’nin kendi içinde harika yöneticiler çıkartabilmesi yönetim alanındaki inovasyona örnek gösterilebilir.
Günümüz yönetim anlayışında insan unsuru, birincil önemli varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Yetenekli insanları istihdam edebilme, bir şirketi yetenekli insanları çeken bir cazibe merkezine dönüştürebilme, çalışanlardan maksimum katkıyı sağlayacak iklimi, örgüt kültürünü tahsis edebilme bir yönetim inovasyonudur.
İşleyen bir sistemin çarkları şeklinde sadece önceden belirlenen kararların süreçlerin çalışanlar tarafından harfiyen uygulandığı yönetim yapıları, rekabetçi olamamakta ve yeni düzende birer birer yok olmaktadır. Kurum içi inovasyon sistemi uygulayan bir şirketi örnek alalım. Çalışanlar bu tür sistemlerde, kendi iş süreçlerini iyileştirecek fikirler girebilmektedir. Fikirler sonrasında ödüllendirilmektedir. Böyle bir yapıda, çalışanların fikirleri, aslında ilgili birimlerin iyileşebilmesi için dışarıdan alınacak bir danışmanlık hizmetinden çok daha etkili ve isabetli olabilmektedir. Bu tür iyileştirmeler ödüller ile teşvik edildiğinde, çalışanlar rutin işleri dışında fikirlerinin önemsendiğini, şirkete katkı sağlayabildiklerini gördüklerinde, bu katkıyı sağlamayı sürdürme eğiliminde olurlar. Bu da bir şirket için sürekli iyileşmeyi ve ilerlemeyi ifade eder. Yeni bir fikrin hoş karşılanmadığı ya da önemsenmediği bir ortamda, artık birim bazında ilerlemek, yöneticilerin sağlıklı okuyamadığı üst bir pencereden verilen kararların kaderine terk edilir. Çalışanları yönetim ve karar alma süreçlerine dahil etmek, günümüz Dünya’sında olmazsa olmaz bir yönetim yaklaşımıdır.
Şirketler, her yeniliği kendi bünyelerinde gerçekleştiremeyebilirler. Açık inovasyon olarak adlandırılan, kurum dışı inovasyon kaynaklarından yararlanmak, günümüzde büyük organizasyonların başvurduğu bir yönetim anlayışıdır. Kitle kaynak yönetimi ve açık inovasyon yarışmaları gibi uygulamalar ile sınırsız insan kaynağına düşük maliyetlerle erişebilmek, transfer ofisleri, girişimciler ve üniversiteler ile çalışarak rekabet avantajı sağlayacak yenilikleri işletme bünyesine katmak, günümüzde şirketlerin başvurduğu yöntemler arasında yer almaktadır. Şirketler önceki yaklaşımlara göre, şirkete dair verileri, bilgileri gizli tutmakta ve dış ekosistem ile paylaşmama eğilimindeydi. Günümüz yönetim yaklaşımında ise, şeffaflık ve açıklık hakim olmaktadır. Şirketler, bu bilgi alışverişinde ne kadar aktif yer alırsa, verilerini, problemlerini ne kadar dışarı açarlarsa, o oranda benzersiz inovasyon fırsatlarını yakalayabilirler. Bu da yönetim inovasyonunun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Görüldüğü üzere, yepyeni bir dünya tasavvuruyla karşı karşıyayız ve yeni dünyada şirketlerin, kurumların var olabilme sebepleri tamamiyle yeni dinamiklere ve bu dinamiklere adapte olabilme becerilerine bağlı hale gelmiştir. Yönetimde topyekün bir zihinsel dönüşüm artık mukayeseli üstünlük sağlayacak bir seçenek değil, hayati olan bir zorunluluktur.
Bu içeriği paylaşabilirsiniz
© Copyright 2021. Değişim Dinamikleri. Tüm hakları saklıdır.